Kritik mineral ve hammaddelerde ciddi tedarik riski var
Yeşil dönüşüm için lityum, kobalt, nikel, grafit ve nadir toprak elementleri gibi çeşitli kritik mineral ve hammaddelere büyük ihtiyaç duyuluyor. Bu ihtiyacın yüzyıl ortasına kadar katlanarak artacağı öngörülüyor. Ne var ki bu mineral ve hammaddelerin madenciliği ve işlenmesi, ekonomik ve siyasi olarak riskli bölgelerde bulunan az sayıda ülkede yoğunlaşmış durumda. Enerji dönüşümünü yavaşlatacak bir tedarik riski yaşanmaması için yüzyıl ortasına kadar 2,1 trilyon dolarlık yeni yatırım yapılması gerekiyor.
Akıllı şehirler iklim değişikliğine çözüm olabilir mi?
Dijital teknolojilerin yardımıyla kentleri daha verimli ve sürdürülebilir hale getirmeyi hedefleyen ‘‘akıllı şehir’’ uygulamaları, önemli bir iklim çözümü olarak sunuluyor. Birleşik Arap Emirlikleri’nin 22 milyar dolara sıfırdan inşa ettiği Masdar City birçok hedefine ulaşamamış olsa da, çölde şehirler inşa edilmeye devam ediliyor. Sırada Suudi Arabistan’ın NEOM projesi ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Telosi kenti gibi örnekler var. Ancak uzmanlar, yalnızca kısıtlı sayıda ve seçilmiş kişileri ‘‘kurtarmayı’’ hedefleyen bu gibi projelerin gerçek birer çözüm olarak sunulmasının tehlikelerine dikkat çekiyor. ‘‘Çölde Uzay Gemisi’’ kitabının yazarı ve Rice Üniversitesi (ABD) Antropoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gökçe Günel, bu gibi sınırlı çözümlerin sistemsel sorunları görünmez kıldığı uyarısında bulunuyor.
Zenginlerin karbon ayak izi, tahminlerden çok daha yüksek
Farklı ülke vatandaşlarının ortalama karbon ayak izleri arasında uçurum olduğu biliniyor. Benzer bir durum, ülkelerin kendi içinde de var. Çalışmalar, daha zengin bireylerin karbon ayak izinin, ülke ortalamasından kat be kat yüksek olduğuna işaret ediyor. Ancak Nature Climate Change dergisinde yeni yayınlanan bir çalışmaya göre bu eşitsizliğin boyutu, toplum tarafından yeterince iyi anlaşılmıyor. Dört ülkede yapılan araştırmada katılımcılar, zenginlerin karbon ayak izini gerçekte olduğundan çok daha düşük tahmin ettiler. Çalışmanın yazarlarından Kopenhag İşletme Okulu Öğretim Üyesi Kristian S. Nielsen, bu eşitsizliğe dair farkındalığı artırmanın, en zengin kesimin tüketim davranışlarını düzenleyecek iklim politikalarına desteği artırabileceğini belirtiyor.
AB, 2030’a kadar tahrip olan doğal olanların en az %20’sini onaracak
Kısa süre önce Doğa Yenileme Kanunu’nu (NRL) kabul eden Avrupa Birliği, tahrip olmuş ekosistemlerinin en az beşte birini, önümüzdeki altı yıl içinde onarmayı hedefliyor. Bugün, AB’deki doğal alanların %80’den fazlasının zarar görmüş olduğu hesaplanıyor. Bağlayıcı hedefleri bulunan bu yeni kanun, AB’nin iklim ve biyoçeşitlilik hedeflerine erişebilmesinin önemli bir unsuru olarak kabul ediliyor. Türkiye’de ise doğal alanların ne kadarının tahrip edildiğine dair verilere erişmek güç; derleniyorsa da şeffaflıkla paylaşılmıyor. Uzmanlara göre ekosistem, iklim ve tür çeşitliliği açısından benzersiz olan Anadolu’nun da NRL gibi bir yasaya acilen ihtiyacı var. Ancak böyle bir adım, ciddi idari kararlılık gerektiriyor.
Karbon fiyatlandırmasından sağlanan gelir ile kırılgan gruplar korunabilir
İklim değişikliği üzerindeki sorumluluğu en az olan yoksul gruplar, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine daha fazla maruz kalıyorlar. ETS hazırlığında olan Türkiye’de de, karbon fiyatlandırmasından sağlanan gelirinin doğru harcanması önem taşıyor. Bu geliri, yenilenebilir enerjinin elektrik üretimindeki payını artırmak, toplu taşımacılığı iyileştirmek veya akıllı tarım uygulamalarını desteklemek için kullanmak, yoksul grupları iklim değişikliğine karşı daha dirençli hale getirebilir.
Karbon denkleştirme kredileri, emisyonları azaltmada neden yetersiz?
Bilim Temelli Hedefler İnisiyatifi’nin 2023 İzleme Raporu, net sıfır emisyon hedefi belirleyen şirketlerin sayısında önemli artış yaşandığını gösteriyor. Ancak bu hedeflerin başarısı, şirketlerin satın aldığı karbon kredilerinin etkinliği ile doğrudan ilişkili. Ne var ki rapora göre karbon kredileri çoğunlukla etkili olmadığı gibi, gerçek karbonsuzlaşma çalışmalarını da yavaşlatma riski taşıyor. Gönüllü karbon piyasalarının geleceği ve iklim değişikliği ile mücadelede etkili bir çözüm haline gelebilmesi, şeffaflık ve yönetişim alanında kapsamlı iyileştirilmeler gerçekleştirilmesine bağlı.